3 Ekim 2016 Pazartesi

Sinemaya Çok Uzak…








Çok Uzak Fazla Yakın oyuncularının kamera önündeki fiziksel görünümleri ve rolün hakkını verme gayretleri ile kendini izlenebilir kılıyor. Diğer taraftan sanat – kostüm yönetimi, senaryo ve kurguya dair açıklar mevcut.

İzmir’de üniversite okurken tanışan Aslı (Burcu Biricik) ve Cem (Özgün Çoban)’ın yıllar süren inişli çıkışlı aşk hikâyesini anlatan filmin senaryosu ve yönetimi Türkan Derya’ya ait. Çok Uzak Fazla Yakın, dizi yönetmenliğinde kariyeri olan Türkan Derya’nın ilk uzun metrajlı filmi. Romantik türdeki film, Aslı’nın bugününden başlıyor ve bizi üniversite yılları ile bugün arasında devam ediyor. Cem ile ilk karşılaşma, Aslı’nın ailesinin tepkisi, hayatları ve aşklarının aldıkları yön etrafındaki geçişlerle hikâye sona eriyor.


İzlemediysen buradan sonra okumak istemeyebilirsin!

Film, iyi niyetli bir ilk film projesi olarak adlandırılabilir. Oyuncular elinden geleni yapsa da örneğin, Cem’in okuldaki ödül törenine kılık kıyafete uygun olarak gelmediği için ödülünün verilmek istenmemesi karşı verdiği tepkide sergilediği oyunculuk acemice duruyor. Sahneye çıkarak kendisinin zaten takım kıyafete sahip olmadığını, zira dayatılan şekilde de gelmek zorunda da olmadığını, söylüyor. Oysa biz Cem’i, bu olaydan önce, filmde ikinci kez bisikletle okulun önüne gelirken gayet şık beyaz gömlek ve siyah yelekle görüyoruz. Bu kıyafetler de törene uygun olmayabilir; ancak Cem’in o tarz giyimi sevmediği, onlara sahip olmadığı ve her zaman salaş giyiniyormuş gibi gösterilme durumunu da kabul edebilmemizi engelliyor. Ancak, bu söyleminden sonra onu her zaman salaş kıyafetler içinde görüyoruz.

Bugün ve geçmiş arasında flashback’lerle ilerleyen hikâyede geçmişe gittiğimizi fark edebiliyoruz; ancak kaç yıl öncesinde olduğumuzu fark edemiyoruz. Oyuncuların bugündeki hallerinde Cem’in saçları kırlaşmış ve yelekli, gömlekli bir kıyafet tarzını seçmiş olduğunu görüyoruz. Aslı ise saçlarını kestirmiş. İkisi de mesleklerinde ilerlemişler; ancak aradan ne kadar yıl geçmiş bilmiyoruz. Örneğin, Aslı, Cem’i, Eskişehir’de terk ettikten ne kadar sonra Cem tekrar Aslı’yı buluyor? Bunu hiç bilmiyoruz. Oysaki bu önemli bir ayrıntı; çünkü ilişkinin derinliğini ve tutkuyu ölçmek için de zaman, bir araç.

Film bir aşk hikâyesini; ama daha çok kadının seçimi ve kadının aşkını anlatıyor. Başta da Aslı, Cem’i fark ediyor ve Aslı’nın hikâyesi başlıyor. Aslı fedakârlıklarda bulunuyor; ancak aynı fedakârlığı Cem’de göremediği noktada bir arada bulunmak imkânsızlaşıyor. İkisi de farklı zamanlarda birbirlerinin hayatına girip yerleşmeye çalışıyor; ama olmuyor. Aşk ve tutku var; ama ikisi de birbirinin kurduğu düzene girdiği zaman bireysel yaşamının kaybolduğunu fark ediyor ve terk ediyor. Bu yönüyle film, ismini hak eden bir hikâye olduğunu gösteriyor.


Döneme dair çok ayrıntıya rastlayamıyoruz. Belki flashback’lerde hangi yılda olduğumuzu gösteren belirteçler kullanılabilirdi. Aslı ve Cem’i sık sık aynı kıyafetlerle görmek de kıyafet seçimindeki eksikliği gösteriyordu. Bugünde yaşayan Aslı ceket ve şalını, herhalde birkaç gün giydi. Aslı’nın annesi onları neden terk etti ya da babası, Aslı’ya annesi ile görüşmemesi için neden engel koydu? Aslı ne zaman evlendi? Ya da ne için evlendi? Yoğun bir çalışma gerektiren sinema, televizyon ya da reklam sektöründe çalıştığını düşündüğümüz Aslı’nın avukat olan kocası nasıl oluyor da ondan daha yoğun çalışıyor? Yoğun çalışıyorsa da nasıl her defasında Aslı’dan sonra gelip Aslı’dan önce evden gidiyor? Cem’in alevi olduğu için yaşadığı zorluklar neydi? Ailesi neredeydi? Aslı’nın babasını hastanede neden ziyarete gitti? Bunların cevabını alamıyoruz. Bir kez Cem’in sergisi basılıyor (herhalde alevi olduğu için) ve saldırıya uğruyorlar; ama bu da çok açık bir olay değildi. Filmin başında Aslı’nın babasını ziyarete gitme sebebinin filmin bir yerinde karşımıza çıkacağını düşündüm; ama o da olmadı. Bu soruların cevapsız kalması senaryonun bazı açıklıklarını ya da işleyişteki bazı sıkıntıları gösteriyor. Birbirine aşık bu çifti iki kez sevişme girişiminde görüyoruz. O sahne de ellerin birbirine kavuşması gibi Yeşilçam taktiklerinden öteye gidemiyor.


Aslı’nın kocası ile ilişkisinden anladığımız; yoğun çalışan, anlayışlı, avukat bir koca. Aralarındaki ilişkiye dair pek bir şey anlayamıyoruz. Paylaşımlarını, yakın ya da uzak olmalarını yorumlayamıyoruz. Acaba Aslı’nın Cem’e dönmeme sebebini, yeni hayatı ve kocasına olan aşkı olarak adlandırmayalım diye mi bu kadar zorlandık? Karar Aslı’nındı ve aile kurmuş olsa da olmasa da artık Cem’e dönmezdi mi denilmek isteniyor? Aslı bir karar verdi evet; ama sonunda da mutsuz bir kadın olarak hayatına devam etti sanıyorum. Filmin aksaklıkları, anlatımı zorlaştırmış ve etkisini izleyiciye geçirmekten uzaklaşmış. Oysaki iki sevgilinin arasındaki gel gitler daha iyi bir anlatımla sunulsaydı ortaya iyi bir yarım kalan aşk hikâyesi çıkabilirdi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder