Paterson’un
her karesinde aniden bir şey olacak, diye bekledim; Paterson (Adam Driver) köşeyi
dönünce birden vampire dönüşecek, karısı ondan gizli bir şey yapacak… Son
sahneye kadar umudum tükenmedi, ta ki yeniden pazartesi oluncaya dek.
Jim
Jarmusch, Paterson’da
gerçekten sıradan insanı anlatıyor. Sıradan bir otobüs şoförü haftanın
neredeyse her günü aynı şeyi yapıyor. Hafta sonu mesai olmadığı için durum
biraz farklılaşıyor; ama yine de monoton. Her akşam gittiği bara bile aynı
saatte gidip aynı şeyi içiyor. Aslında Paterson’un etrafındaki kişiler en
azından gün içinde yaşadıkları dünyanın sıradanlığını giderecek farklı alanlara
yöneliyor. Bunun en iyi örneği ise eşi Laura (Golshifteh Farahani). Onu her
zaman farklı ilgi alanları var.
Filmde Paterson’un
şiire olan merakı onun hayal dünyasını zenginleştiriyor muhakkak; ancak onun
zihnindekileri göremediğimiz için Jarmusch’un bizim için gösterdiği sürprizleri
izliyoruz. Paterson ise o kadar sıradan ki o bizim gördüklerimize sadece tanık
oluyor. Filmde Paterson şehrinde yaşamış müzisyenler, şairler, yazarlar
geçiyor. Onlara atıfta bulunuluyor ve tabi ki ikizler. Paterson’un dışında
herkes bir ikize sahip. Bu da karısının zevk ve hayallerinin asla gülünüp
geçilmeyecek şeyler olduğunu gösteriyor. Paterson’a absürd gelen her şeyde
aslında her şeyin mümkün olabileceğine dair bir iz de var. Paterson’da ani değişimler beklemeyin; ama sıradan bir hayat nasıl
anlatılır onu izleyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder