“Kalplerini kır onurum ve umudum benim, kalplerini kır ve hiç acıma!”*
Birkaç
aydır “kahraman/kahramanlık” konulu makaleler, dosyalar hemen her alanda
yayınlanmaya başladığını fark ediyorum. Sebebini bilmiyorum. Belki toplumsal
olarak bir kahramana ihtiyacımız vardır da o yüzden medyadan, reklamcılıktan,
edebiyattan, sinemadan, dizilerden, kitaplardan, kadın sorunlarından, toplumun
kahraman üretebileceği her alandan bir kahraman çıkarmaya çalışılıyordur. Belki
de gizliden gizliye “Her grup kendi kahramanı ortaya çıkarsın da bilelim.” ya
da “Herkes kahramanını ortaya koysun da kimler kimlere kahramanmış, görelim”
diye birileri planlar yapıyor olabilir.
Ben
de son aylarda ortaya çıkan bu kahraman sorunsalı üzerine düşünüyordum ve
birkaç kez yazmak istedim; ancak bir türlü kafamdakileri yazıya dökemedim.
Sonunda kendimi biraz sıkıştırma zorunluluğu hissettim; çünkü ben çocukluğundan
beri kendisine bir kahraman yaratmaya çalışmış, bir türlü kahramanını bulamamış
biriyim. Peki, neden bir kahraman edinme çabası? İşte tam da yukarıda saydığım
sebeplerden sanırım. Birileri sürekli bize bir kahraman buldurmaya çalışıyor.
Acaba kendi kendimizi kahramanlığa yakıştırmamamızı mı istiyorlar?
İlkokulda,
hatta üniversitede İngilizce hazırlıkta falan “Benim kahramanım …/My hero is …”
şeklinde cümle kurmamızı isterlerdi. Sanki hayatımın en zor sorusu ya da asıl
sorunun kahramanımın kim olduğu sorusuymuş gibi düşünür dururdum. Sürekli de
farklı cevap verirdim. Neden? Çünkü o kişinin gerçekten kahramanım olup
olmadığından emin olamıyordum. Bir de tabi şu da var ki kahraman denilen kişi
sanki herkesin bildiği biri olacak. Sakın öyle arada kalmış olmasın. Misal
Örümcek Adam gibi, Süperman gibi… Yani hep erkek, hep tanıdık, hep gerçeküstü. Tabi
gerçeküstü olması konusunda anlaşabiliriz. Zira kahraman dediğimiz kişiyi,
kahraman görebilmemiz için epeyce gerçeküstü olması gerekiyor. Zaafları
olmayan, yenilmez; yoksa neden kahraman olsun ki?
Ben
de hayatımdaki kahramanlık sorgulamalarına bir gün bir cevap buldum. Ortaokula
gittiğim yaşlarda (Yani 12-14 yaş civarı), yaz tatilinde Charles Dickens’ın Büyük
Umutlar (Great Expectations)’ını okudum. Orada beni
etkileyen Pip ve Estella’nın, daha doğrusu çoğunlukla Pip’in aşkıydı tabi; ama
Bayan Havisham, benim unutamadığım roman karakterim oldu. O günden bugüne Bayan
Havisham benim gözümde; aşık olduğu adamın düğün günü onu terk etmesi üzerine
evdeki, düğün için hazırlanmış odayı o şekilde bırakarak, tüm saatleri durdurarak,
hayatını, onun gelmeyeceğini öğrendiği o “an”da mühürleyen bir kadındı. Ve ben
o yaşlarda, bunu, aşkın bir kadının/bir insanın hayatındaki önemi ve aşık
olunan kişi ortadan yok olduğunda artık zamanında bitmiş olacağı romantikliğinde
anladım ve hep o şekilde de anımsadım. Benim için aşkın acı yüzü saatlerin 9’u
20 geçmesiydi ve sanırım bu tutkuydu. Genç kızlığının başında biri için epey
acıklı ve romantik bir hikâye. O günden sonra da romanı sık sık anımsadım;
hatta lisedeyken Alfonso Cuarón
yönetmenliğinde çekilmiş 1998 yapımı Great
Expectation’ı sinemada izledim. Romanı nedense bir daha okumadım. Ta ki son
zamanlarda kahramanlıkla ilgili seçici algım devreye girene kadar. Bayan
Havisham’ı yazmak istedim; ama acaba hatırladığım kadın gerçekten Bayan
Havisham mıydı? O şu anda benim kahramanım olabilir miydi? Kitabı baştan ele
aldım. Bu kez de gösterime girdiğinde izleyemediğim Mike Newell yönetmenliğindeki 2012 yapımı olan Great Expectation’ı izledim.
Yeniden okuduğum kitapta Bayan Havisham’ın aşka tutkulu, zamanı terkedildiği ana mühürlemiş bir kadın tanımlamasını doğru hatırladığımı gördüm; ama o yaşların verdiği romantizmle büyük resmi göremediğimi fark ettim. Bayan Havisham, zamanı durdurmuştu… O çok sevdiği, hayatının aşkı için… Peki, o adam sadece düğüne mi gelmemişti? Meğer Bayan Havisham’ın parası için onunla birlikte olarak onu dolandırıp kaçmıştı. Sonra da kendisinden haber alınamamıştı. Bir kadın kendisini aldatan, yalanlar söyleyen, sonra da düğün gününde onu gelinlikler içinde, düğün pastasının ve davetlilerin önünde terk edip giden adam için mi tüm hayatını zehir etmişti? Böyle bir adam için hayatını feda etmeye değer miydi? Bayan Havisham da herhalde bunları düşünmüş olacak ki özellikle bir kız çocuğu evlatlık edinmek istiyor. Sonunda kimsesiz bir kız çocuğunu himayesine alıyor ve onu sevgiden yoksun, erkekleri etkileyen; fakat asla onlara taviz vermeyen çekici bir genç kadın olarak yetiştiriyor. Bayan Havisham, erkekleri süründürecek, onların canını yakacak, onları acıdan yok edecek hayat eserini yıllarca ilmik ilmik işliyor. Estella, bu yetiştirme tarzı ile çocukluğundan itibaren kibirli tavırları ile dikkat çekiyor. Bayan Havisham da yetiştirme tarzını kontrol edebilmek için eve “Estella’ya oyun arkadaşı” adı altında köyden Pip adında bir çocuğun, belirli sıklıklarla evlerinde kendisini ziyaret etmesine izin veriyor. Böylece denek Pip, “Erkek soyunun Estella’dan çekeceği ızdırabın geçerliliğinin” ölçülmesinde kullanılıyor. Lakin bu deney, Pip’in kaderi oluyor ve Pip, Estella’nın tüm sevgisizliğinin sonuçlarını kendi ömrü ile kanıtlamış bulunuyor.
Yeniden okuduğum kitapta Bayan Havisham’ın aşka tutkulu, zamanı terkedildiği ana mühürlemiş bir kadın tanımlamasını doğru hatırladığımı gördüm; ama o yaşların verdiği romantizmle büyük resmi göremediğimi fark ettim. Bayan Havisham, zamanı durdurmuştu… O çok sevdiği, hayatının aşkı için… Peki, o adam sadece düğüne mi gelmemişti? Meğer Bayan Havisham’ın parası için onunla birlikte olarak onu dolandırıp kaçmıştı. Sonra da kendisinden haber alınamamıştı. Bir kadın kendisini aldatan, yalanlar söyleyen, sonra da düğün gününde onu gelinlikler içinde, düğün pastasının ve davetlilerin önünde terk edip giden adam için mi tüm hayatını zehir etmişti? Böyle bir adam için hayatını feda etmeye değer miydi? Bayan Havisham da herhalde bunları düşünmüş olacak ki özellikle bir kız çocuğu evlatlık edinmek istiyor. Sonunda kimsesiz bir kız çocuğunu himayesine alıyor ve onu sevgiden yoksun, erkekleri etkileyen; fakat asla onlara taviz vermeyen çekici bir genç kadın olarak yetiştiriyor. Bayan Havisham, erkekleri süründürecek, onların canını yakacak, onları acıdan yok edecek hayat eserini yıllarca ilmik ilmik işliyor. Estella, bu yetiştirme tarzı ile çocukluğundan itibaren kibirli tavırları ile dikkat çekiyor. Bayan Havisham da yetiştirme tarzını kontrol edebilmek için eve “Estella’ya oyun arkadaşı” adı altında köyden Pip adında bir çocuğun, belirli sıklıklarla evlerinde kendisini ziyaret etmesine izin veriyor. Böylece denek Pip, “Erkek soyunun Estella’dan çekeceği ızdırabın geçerliliğinin” ölçülmesinde kullanılıyor. Lakin bu deney, Pip’in kaderi oluyor ve Pip, Estella’nın tüm sevgisizliğinin sonuçlarını kendi ömrü ile kanıtlamış bulunuyor.
Bayan Havisham’ın hikâyesindeki ayrıntılara değinmek
istiyorum. Düğün için her şeyin hazır olduğu o anda damadı beklerken kendisine
gelen bir mektupla terk edildiğini öğreniyor. Ondan sonra da tüm saatleri durduruyor.
Evdeki her eşya o andan sonra bir daha değiştirilmiyor, temizlenmiyor.
Özellikle düğün töreninin gerçekleşeceği oda ve yiyeceklerin olduğu masa olduğu
gibi bırakılıyor. Yıllar içinde yiyecekler bozulup çürüyor, pastanın üstünü
örümcek bağlıyor; ama Bayan Havisham’ın talimatı üzerine kimse dokunmuyor. Evin
tüm pencereleri o günden sonra ışık almayacak şekilde kapatılıyor. Bayan
Havisham, o gün kendisini ruhen öldürüp düğüne dair tüm nesnelerle birlikte
düğün odasının içine gömüyor. Zaten tek vasiyeti de “Öldüğümde beni bu masanın
üstüne yatırın.” Aslında Estalla’yı yetiştiriyor oluşu, onun umudunu
yitirmediğini gösteriyor; ancak onu yetiştirme amacının zehrini içine akıtmaya
devam ediyor. Sonunda da bu zehir onu öldürüyor. Estella’yı sevgiden yoksun
yetiştiriyor ve onun çok güzel, çekici bir genç kadın görüntüsüne bürünmesini
sağlıyor. Tabi ki en önemli kısım, erkekleri cezbetmesi ve asla onlara yüz
vermemesi. Öyle ki evlenmek için kendisine seçtiği erkek, çevresi tarafından
hiç sevilmeyen, tasvip edilmeyen birisi ve Havisham’ın evlilik için bu erkeği
seçmesindeki amacı; Estella’nın bu erkekle evlenerek diğer erkeklerin, Estella
gibi bir genç kadının nasıl böyle birini seçtiği, sorgusu ile canlarını yakmak
ve onların sonsuz bir ızdıraba katlanmak zorunda kalışlarını görmek. Sevgisiz
kalarak kendisini diri diri mezara koyan Havisham, umudunu erkekleri sevgisiz
bırakarak onlardan öç almaya adıyor; ancak gerçek anlamda ölümü yine
sevgisizlikten oluyor. İlk olarak Estella’nın kendisini sevmemesini
kabullenemiyor ve sonunda Pip’e yaptığı haksızlığı fark ederek yanıyor.**
Görüyoruz ki Estella, Bayan Havisham’ın hayatındaki en
büyük başarısı olarak karşımızda duruyor. Bayan Havisham, kendisini azaba
sürükleyen durumu tersine çevirmek isterken insanları yaşama bağlayan şeyin
sevgi olduğunu unutuyor. O, gerçeküstü; fakat yenilmiş ve zaafları olan bir
karakter. Bayan Havisham’ın onu aldatan bir erkek yüzünden seçtiği karanlıklar
içindeki tüm hayatı; üzerindeki eskimiş, rengi griye dönmüş, yıpranmış tüllerinin
bazı yerleri yırtık gelinliğiyle örümcek ağlı pastanın süslediği masanın etrafında,
tekerlekli sandalyesi ile dolaşırken hep aynı saat diliminde yok oluşu. Bu
arada da umudu ve sonunda umutsuzluğu olan kibir yüklü Estella’yı kalpsiz biri
olarak yetiştirişi, onu kahraman yapar mı?
*Bayan Havisham’ın özellikle keyifli zamanlarında
Estella’ya sık sık tekrarladığı sözleri.
**Bayan Havisham yanarak ölüyor; fakat mecazi anlamda
da yanıp kül oluyor.
Bu yazı daha önce Amargi'nin 2014 Kış "Kahramanlarımız" sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder