3 Şubat 2015 Salı

The Vampire Diaries: Mystic Falls Bizimdir Bizim Kalacak*

6. sezon 12. bölüme kadar izlemediysen okumak istemeyebilirsin. 

The Vampire Diaries (TWD)’in sezon ortasına gelmişken genel bir değerlendirme yapmanın zamanı geldiğini, düşündüm. Sezon ortası geldi ve her zaman olduğu gibi finale yön veren olayların karmaşıklığı içerisine girdik. Bu olaylar sayesinde de sonunda dizide hareketlilik başladı.
Öncelikle sezon başında, 5. sezonun sonunda çözülemeyen durumlarla baş başa kaldık. Neydi bunlar, bir hatırlayalım: Kahramanlarımız gezginlerin yaptığı bir büyü ile Mystic Falls’tan atılmışlardı ve büyü yüzünden Mystic Falls’a doğaüstü varlıklar giremiyordu. Damon ve Bonnie de “diğer taraf”ın yok olması ile bilmedikleri bir yere doğru yol almışlardı. 6. sezona bu olaylar ile başladık. Damon ve Bonnie, sonunda belirli bir gün içerisine sıkışıp kaldıklarını fark ettiler. Her gün, aynı tarihe uyanıyorlardı ve etrafta kimse yoktu. Ta ki Kai ile tanışıncaya dek… Kai’yi tanıdık ve o günden beri onunla uğraşıyoruz.
Kai’nin geldiğinden beri yaptığı tek iyi şey 10. bölümde, Mystic Falls’ta gezginlerin yaptığı tüm büyüyü topraktan çekmesi oldu. Bu sayede artık kahramanlarımız evlerine dönebildiler. Bu durumun iyi tarafı. Kötü tarafı ise, bu kadar güç ile Kai’yi nasıl alt edeceklerini bilememeleri. Son bölüm ile durum değişse de muhtemelen Kai ile mücadele epey devam edecek.
Sezon başında Mystic Falls’ta doğaüstü varlıklar olmamasına rağmen Tripp önderliğinde, içerisinde Matt’in de olduğu bir grup yine kasabayı korumak adı altında vampirlere karşı savaş açmıştı. Tripp, kişisel nedenler ile vampir türüne karşı düşmanlık besliyordu ve intikam almalıydı. Neyse ki kendisi aramızdan kısa sürede ayrıldı. Açıkçası, Tripp ile ilgili olaylar pek ilgi çekici değildi. Aynı şekilde Enzo’yu da sıkıcı bulduğumu itiraf etmeliyim. Takip ettiğime göre Enzo’nun hayranı çok ve yapımcı da ilerleyen zamanlarda Enzo’nun hikayesini derinleştireceğini, söylüyor. Ancak ilgimi çekmediği için bende merak uyandırdığını söyleyemeyeceğim.
Damon ve Elena arasındaki gel gitler de devam ediyor. İzleyenler bilir, Elena Damon’un kaybına dayanamayıp Damon ile olan anılarını Alaric’e sildirmişti. Damon döndükten sonra da Alaric, doğaüstü güçlerini kaybetti ve Elena’ya Damon ile ilgili anılarını geri kazandıramadı. Bu yüzden de Damon ve Elena, yeni flört etmeye başlayan çiftler gibi ortada dolanıp duruyor. Bir an önce yakınlaşmalar başlasa iyi olur, zira bu durum heyecan yaratmıyor. Aynı şekilde sezon başından beri beklenen Stefan ve Caroline ilişkisi ile de ilgili bir gelişme yok. Sanırım sezonun tutkusu Tyler ve Liv’de. Bir gün Tyler’a methiyeler düzeceğimi düşünmezdim. Bonnie ise, bir ara Damon ve Elena’nın çabasıyla tam kurtulacakken aksilikler sonucu sıkışıp kaldığı yerde yaşamaya devam ediyor. Gerçi kendisini en son yeni yıl ağacı başında gördük. Kahramanlarımız onu da orada bırakmazlar eminiz. Bu yüzden de merak etmiyoruz.
The Vampire Diaries, 5. sezondaki Silas ve gezginler karmaşası ile önceki sezonlara göre tatminkar bir sezon sunamamıştı. Tabi ki bunda köken vampirlerin diziden ayrılmasının da etkisi var. Aynı durağanlık ve sıradan olaylar zinciri bu sezon da devam ediyor. Doğaüstü güçlere sahip olan karakterlerin oluşturduğu bir hikaye izlemize rağmen, dizi heyecan yaratacak konular oluşturmakta sıkıntı çekiyor. Üniversiteye giden Elena ve Caroline’ın yeni yaşantısı bile heyecan yaratamıyor; çünkü okul başında katıldıkları birkaç parti ve 2-3 dersin girişinde ya da çıkışından başka okul hayatına ait bir şey izlemiyoruz. Mystic Falls’taki günlük yaşam bile bu üniversite hayatından daha eğlenceliydi.
Şimdi gelelim sezonu belirleyen konuya. Kai ve Jo’nun mu yoksa Luke ve Liv ikizlerinin mi Gemini Cadılar Meclisi’ne başkan olabilmek için yarışacağı konusuna… Sonunda, dizimiz bize biraz heyecan ve merak duygusu verebildi. Özellikle 12. bölümde dengeler değişiyor. 11. bölümde bu konu ile ilgili karara varılmıştı. Tek sorun Luke’tu ve ikiziyle yaptığı dramatik konuşmadan sonra ikna oldu. Başkanlık için Liv ile güçlerini yarıştırmaktan vazgeçti. Lakin, Luke ve Liv babaları ile çıktıkları yemekte, birleşmeden vazgeçtiklerini babalarına da anlatmaya çalıştılar. Amaçları onu, Jo ve Kai’nin birleşeceğine ikna etmekti; fakat Damon, yine kendisine göre daha iyi olan bir plan ile işlerin yönünü değiştirdi. Çünkü Şerif Forbes ölüyordu ve Damon, az sayıda olan dostlarından biri için elinden geleni yapmalıydı. Bu yüzden de Kai ile anlaşma yaparak onu serbest bıraktı. Gizli planını ise Luke ve Liv’in babası ile yaptı. Bir tarafta Luke ve Liv’in ruhlarını birleştirmeye çalışan babaları, diğer tarafta da Jo’yu zorla kendisi ile birleşmeye zorlayan Kai… Ancak hiç kimsenin beklemediği bir şey oldu; Luke, babasından kurtularak Kai ile birleşti ve kaybetti.
Sezon arasından sonra 11. bölümün durağanlığına rağmen 12. bölüm gerçekten heyecan vericiydi ve TWD’nin ilk sezonları kadar beklenmedik gelişmelere tanık olduk. Anlaşılan Kai’den henüz kurtulamadılar. Kim bilir belki de kurtulmak istemeyebilirler; çünkü kimse Kai’yi tanımaya çalışmadı. Kai’nin şiddet eğilimli, karanlık bir karakteri var. Baştan beri bir varoluş mücadelesi verdi ve sonunda istediği gücü ele geçirdi. Belki de ailesi Kai hakkında yanlış hüküm vermiştir ve biz onun başka yönlerini fark edebiliriz.
*Bu yazı daha önce (02.02.2015) birdizihaber'de yayınlanmıştır.