14 Ekim 2015 Çarşamba

Şeytan ile Karşılaşma

The Witch, Ortaçağ halk hikayelerinden yola çıkarak hazırlanmış bir film. Bunun için detaylı bir araştırma süreci başlatılmış ve filmin hikayesi ortaya çıkmış. Özellikle din, Hıristiyanlık, cadılık gibi temel temalar üzerinden ilerleyen The Witch, 17. yüzyılda İngiltere’de yaşayan William (Ralph Ineson) ve Katherine (Kate Dickie)’in beş çocuğu ile yaşadıkları kasabadan ayrılarak ormanın kıyısında kendilerine bir çiftlik kurmaları ile başlar. En küçük çocuk, henüz bebek olan Sam’in kaybolması ile hikaye gelişir.

Buradan sonra spoiler içerir, izlemeden önce okumak istemeyebilirsin.
Aile, dini inançlarına sıkı sıkıya bağlıdır. Özellikle Katherine için din ve ritüeller önemlidir. Çocuklarına da dini eğitimi aşılayan ailede çocukların ne durumda olduğu ise, tartışmalı bir hale gelir. En büyük çocuk Thomasin (Anya Taylor Joy), birtakım sesler duyar ve garip olaylara tanık olur. Caleb (Harvey Scrimshaw) ise, ablasının gelişen vücuduna karşı pek de kayıtsız değildir. Küçük ikizler ise, sürekli eğlence peşinde keçileri ile oynamaktadır.

Ailenin dini kurallara sıkı sıkıya bağlı olması, çocukların üzerinde gördüğümüz kadarı ile yozlaşmaya sebep olmaktadır. Özellikle Katharine, yaşanan her olayı inanca, inancın zayıflığına bağlar. Sürekli Thomasin’i cadılıkla suçlar ve olanlardan onu sorumlu tutar.

Kurdukları çiftlikte ekilenler ürün vermez, hayvanlar süt ve yumurta vermez ve gelecek olan kışta kıtlık çekmekten korkmaya başlarlar. Sam’i ararken de Caleb ve diğer çocuklar da ölümü tadıyor. Sam’i kaybolduktan sonra kaçırıldığı yerde görüyoruz. Sahne karararak geçiş oluyor, sanki bir sünnet gibi… Ancak bundan tam emin değilim. Daha sonra orman içindeki aynı evde Caleb, cinsellikle kandırılıyor. Daha sonra ağzından çıkan elma, onun yasak meyve ile tanıştığını gösterir. İkizlerin bir anda duadan uzaklaşmaları, çocuk zihninin çabuk etkilenişi olabilir.

Thomasin ise, annesinin iftirasından kurtulmak için babasına yalvarırken ikizleri suçlar ve tüm gün keçi ile vakit geçirdiklerini söyler. Keçi ise, Ortaçağ’da şeytanın vücut bulmuş hali olarak tanımlanmıştır. Afişten de görüleceği üzere ve filmin sonunda da keçinin ayağını Thomasin’in omuzunda görürüz. Asıl unutulmaması gereken de şeytanın, her şekle girebileceğidir.

Film, genel anlamda aşırılıkların hepsinde olduğu gibi dinde de fazlasının hem kendisini hem de çevresindekileri koruyacaklarını sandıklarının aksine yoldan çıkarmakta daha etkili olduğunu gösteriyor. Ellerindeki tek dayanak olan inanç, onların dağılmalarına sebep oluyor; çünkü en büyük zaafları, onların kaybını hazırlıyor.

Film görsel anlamda tatmin edici; ancak sürekli olarak tekrarlanan “Klişelerden uzak, efektlere ihtiyaç duymadan sizi tedirgin edecek bir film” etiketini de anlayamadım. Türü sevmeme rağmen film beni tatmin etmedi. Dini motiflerin işlendiği birçok korku ve gerilim filmi var. Açıkçası çok derinlikli bir din teması işlendiğini göremedim. Hepsi de gözümüze sokulan bilindik temalardı. Açıkçası ormanın kıyısında yer alan yerleşim, bana 2004 yapımı M. Night Shyamalan’ın The Village (Köy)’ını hatırlattı. Ondaki gerilim dozunun The Witch’ten daha yüksek olduğunu düşünüyorum.

Bu arada filmde arada bir verilen Ta Ta tammm… şeklindeki yüksek sesli müzik de bende iticilik uyandırdı. Keçinin sondaki insan sesi, tüm gizemi bitirdi ve neden erkek sesi kullandığını da anlayamadım. Yönetmen Robert Eggers, “Sürekli kadınlar, cadı ve şeytan olarak tanımlanıyor, bu riske girmeyeyim.” diye mi düşündü acaba?



Yönetmenin ilk filmi olması ile de yine de başarılı denebilir. Eminim ki yönetmen bize ileride daha iyi filmler sunacaktır. Acaba araştırmalarında bulduğu Ortaçağ halk hikayelerinde daha ne malzemeler vardı, diye merak ediyorum. Keşke daha derinlikli bir film yapabilseymiş de hepimizin kültüründe olan şeytan temasından benim de gerilmemi sağlayabilseymiş. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder