19 Ekim 2014 Pazar

Mommy


Yazı, filmle ilgili detay içermektedir. 
Eşini 3 yıl önce kaybeden Diane (Anne Dorval)’ın, tek başına yetiştirmek zorunda olduğu şiddete meyilli oğlu Steve (Antoine-Olivier Pilon) ile ilişkisini izliyoruz. Diane, oğlu için her şeyi yapmaya hazır bir anne. Steve ise, hala babasının dinlediği müzikleri dinleyen, annesini seven bir çocuk. Gösterdiği şiddet ise, aslında korkuların bastırmak için oluşturduğu savunma mekanizması.

Yeni taşındıkları evde karşı komşuları Kyla (Suzanne Clément) ile sıcak bir ilişki kurmak bu üçlüye iyi gelir. Yalnız Kyla’ın hikâyesini tam olarak öğrenemedik. Diane, Kyla ve Steve muhteşem bir üçlüydüler; ama ben Diane ve Kyla arasındaki dostluğu anlatan bir film olsa diye düşünmeden edemiyorum. İki kadın arasındaki dostluk nadir bulunur cinstendi. Tabi ki o agresif Steve ile Kyla’ın arkadaşlığı da en başta yaşadıkları aralarındaki küçük sıra dayanıyor. İlk baştaki çatışmalarından sonra bunu hiç kimseye özellikle de Kyla’ın Diane’e anlatmaması onları birbirine yakınlaştırır. Kyla, anne ve oğula iyi gelirken onlar da Kyla’a iyi geldi. Steve’in deyişiyle “Steve etkisi”… Diane de onu anlatırken “Steve’le yaşamak çok eğlencelidir.” demişti ve gerçekten enerjisiyle etrafındakileri etkileyen bir çocuk izledik.

Bu tarz bireysel anlatımlı filmler, karakterlerin iniş çıkışlarıyla onların derinine inmemizi sağlıyor ve üzerinde düşündürüyor. Yalnız burada 3 kişinin hayatı paylaşımını görsek de asıl mesele hükümetin o dönem çıkardığı bir yasa ile ilgili. Diane, oğlunu kazanmak; aslında dolaylı anlatımla topluma kazandırmak için uğraşıyor. Yalnız daha önce Steve’in işlediği bir suçtan dolayı ıslah evi ile hastane arasında bir seçim yapmak durumunda kalıyor. Bireylerden yola çıkarak toplumsal sorunun kucağına düşüyoruz. O hayat dolu genç çocuğun babasının kaybıyla sadece kötü bir dönemden geçtiğini biliyoruz; ancak yerine getirilmesi gereken kurallar ve uyulması gereken kanunlar ailenin önünü kesiyor. Anne, oğlu ile devlet arasında kalıyor. İki kadın birlikte çocuğun yeniden kendiyle barışık bir hale gelmesini sağlıyorlar; ama o sırada mahkeme celbi geliyor. Devletin mekanik çözümlerle bireyin dünyasını alt üst edişini izliyoruz.

Yönetmen Xavier Dolan bundan sonra takibimde olacak. Filmde 1:1 ekran oranı kullanarak gösterdiği teknik farklılıkla Steve'in sıkışmışlığına bir gönderme mi vardı; yoksa sadece yeni bir şey denemek istedi, bilemiyorum. O üçlünün mutfaktaki dansı için yarattığı ambiyansta yönetmen ve oyuncular, üzerine düşen görevin hakkını vermişler. Ayrıca filmde 3-4 kez tekrar eden slow motion’lar hikayeye çok uygun. Hayatta mutluyken bir anda akıp giden, üzüntülüyken ya da acelemiz varken ise bir türlü geçmek bilmeyen zamanları slow motion’la vermesi, teknik oynamalarla anlatımı bozmamış, aksine anlatıma yerinde katkı sağlamış. Bu sahneler; Steve’in eve ilk geldiğinde kendini yatağa atması, markette bileğini kestikten sonra hastaneye yetiştirilme sahnesi, mutfakta dans ettikleri ve selfie çekildikleri sahne…

Diane ve Kyla’nın kolyelerine ise dikkat edin. Şu bir dönem moda olan isim yazılı kolyelerden birini Steve annesine hediye ediyor. Kolyede isim yerine “Mommy” yazılı. Diane, oğlunun hediyesini giyim tarzına uygun olmadığı anlarda bile boynundan çıkarmıyor. Kyla’nın ise 2 kolyesi var. Biri Steve’in de dediği gibi “nostaljik”. Şu, içine fotoğraf konan kalpli kolyelerden… İçinde kimin fotoğrafı var bilmiyoruz; ama sanırım kızının (Galiba bir kızı artık yaşamıyor.). Kyle’ın o kalpli kolyesinin yanında takılı olan diğer kolyesi ise sonsuzluk işareti. Bu kyle’ın, kızını unutmayışını, ailesine olan düşkünlüğünü gösteriyor ve artık bir ailesi daha var. Bunu son sahnede iki kadının vedalaşmasında çok iyi anlıyoruz. 

Tarzıyla ve izleyicinin karakterlerin derinlerine inebilmesini sağlamasıyla film, son zamanlarda izleme keyfi veren birkaç yapımdan biri. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder