Bu
yılki Filmekimi’nde 3 günde (4, 5, 6 Ekim), 6 film izledim. Sonradan 4. Güne eklenen
seanslara gidemedim.
Filmekimi,
diğer illerde devam ediyor. Ankara, Bursa, Diyarbakır, Gaziantep ve Trabzon’a
filmler gidiyor. Hala programınızı yapmadıysanız belki yazıma göz atarsınız.
En
beğendiğimden başlarsam, sırasıyla:
Sadece Aşıklar Hayatta Kalır (Only Lovers Left Alive):
Bu
filmi festivalde mutlaka izleyin. Orada izleyemezseniz, başka yerden bulup
mutlaka izleyin. Jim Jarmusch’un bu filmi, Dead Man’den bu yana yapmış olduğu
en iyi film olarak gösteriliyor.
Adam
ve Eve’in farklı ülkelerde yaşamalarına rağmen birbirlerine olan bağlılıkları,
Adam’ın bu dünyaya başından beri katlanamayışı, tam tersi Eve’in ise hayattan zevk
almaya çalışması… Adam ve Eve’in eşyaları, kitapları… Adam’ın müzik zevki,
gitarları… İkisinin de dağınıklıkları… Aslında zihinsel yorgunlukları… Film tam
bir görsel ve işitsel şölen.
Eve,
bir süreliğine Adam’ı ziyarete Detroit’e gider. Ardından kız kardeşinin de
onlara katılmasıyla Adam ve Eve’ın huzuru kaçar. Buna bir çözüm bulacaklardır.
Geçmiş (Le Passé):
Asghar Farhadi’nin
filmi, Fransız eşi Marie’den, onun isteği üzerine boşanmak için Tahran’dan 4
yılın sonunda geri dönen Ahmet’in uçakla Fransa’ya gelişiyle film başlar. Daha sonra
kendimizi büyük bir aile dramının içinde buluruz. Marie’nin, Ahmet’i kendisini
4 yıl önce terk etmesine rağmen geri çağırma amacı sadece ondan boşanmak
değildir. Ahmet’in yokluğunda işler çok karışmıştır. Marie’e, Samir’le evlenmek
istiyordur; fakat buna engel olan ve bir türlü çözülemeyen bir problem vardır.
İçinden
bir türlü çıkılamayan aile dramalarını seviyorsanız tam size göre! Film boyunca
çözmeye çalıştığınız problemler yumağı sizi bekliyor. Yönetmen, bizi de ailenin
hayalet üyesi olarak aralarında dolaştırmayı başarmış.
Geçmiş,
yabancı film dalında 2014 Oscar adayı.
Heli:
Yönetmenliğini Amat Escalante’nin yaptığı
film, Meksika’daki uyuşturucu çetesiyle yolu kesişen bir ailenin içine düştüğü
durumu anlatıyor. Ailenin 17 yaşındaki kızı Heli’nin bir askere aşık olmasıyla
başlayan olaylar, bu iki gencin uyuşturucu çetesine bulaşmasıyla ailevi bir
yıkıma dönüşüyor.
Bir ülkenin gerçek problemlerinden biriyle
yüzleşmek istiyorsanız izlenebilecek bir film. Bazılarının çıkarları uğruna,
bir ailenin, bireyin yaşamak zorunda kaldıkları ve çaresizlikleri ile ilgili…
Benim Babam Benim Oğlum (Soshıte Chıchı Nı Naru/Like Father Like Son):
Yönetmen Hirokazu Kore-eda. Film
baba-oğul olmanın kan bağıyla mı yoksa sonradan mı olduğu ile ilgili. Bir tarafta
materyalist ve orta üstü sınıfa mensup eğitimli bir baba, diğer tarafta ise
duygusal ve ilkokul mezunu hırdavatçı bir baba. İkisinin ortak noktası ise, 6
yaşındaki oğullarının doğduğunda hastanede karışmış olduklarını öğrenmeleri.
Baba-oğul ilişkisi üzerinden babalık üzerine bir
aile filmi. Konu ilgimi çekti, zaten Japon filmlerini de severim diyorsanız,
izlenebilir.
Sen Şarkılarını Söyle (Insıde Llewyn Davıs):
Sanırım Coen kardeşlerle kafam
hiç uyuşmayacak. Folk şarkıcısı bir tutunamayan Llweyn’in sancılarını müzikal
bir anlatımla izlemek isterseniz buyurunuz. Yıl 1960’lar, New York.
Genç ve Güzel (Jeune&Jolıe/Young&Beautiful):
François
Ozon filmini kaçırmam diyorsanız izleyiniz ya da bir Fransız filmi izlemek
istiyorsanız… Sanırım ben de başta bu yüzden seçmiştim; ancak sonuçtan pek
tatmin olmadım. Isabelle’nin ergenlik merakıyla parayla seks yapması ve bunun
ailedeki yansıması üzerine bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder