26 Kasım 2011 Cumartesi

Tehlikeli İlişki

           David Cronenberg’in A Dangerous Method’u, bizde Tehlikeli İlişki olarak gösterilecek. Kimileri için film Freud ve Jung arasındaki ilişkiyi anlatması sebebiyle biyografik bir film olarak görülse de psikolojiyle ilgilenenler açısından akılda sorular bırakan türde bir film.
            Film, Freud (Viggo Mortensen) ve Jung (Michael Fassbender) arasındaki ilişkiden yola çıkarak hikâyesini kurguluyor. Spielrein (Keira Knightley) ise bu iki karakterin ilişkisinin en önemli döneminde odak noktası, filmdeyse ikisinin ilişkisini anlatabilmeye yönelik merkezi araç. Spielrein, Jung tarafından analiz edildiği dönem, Jung’un Freud’la yazışmalarının yoğunlaştığı ve yüz yüze tanıştığı döneme rast gelir. Spielrein de daha sonra Freud’la tanışacaktır. Filmde, bu iki erkeğin ilişkisinin odağı olarak Spielrein var. Böyle olunca da sinematografik özellikler ikinci planda kalıyor. Jung’un hastası Sabina Spielrein’le olan aşk ilişkisi, filmin büyük bölümünü alarak Freud ve Jung ilişkisinin merkezine oturması, filmin “psikolojik ağırlığı”nı hafifletmesi için tercih edilen bir kaçış noktası olarak açıklanabilir. Filmin isminin Türkçesi de bu aşk ilişkisine vurgu yapmakta.
            Oysaki gerçekte Freud ve Jung ilişkisinin merkezinde, Jung’un aşk ilişkilerinin doğrudan bir etkisi yoktur. Freud, kendi öğretisini, tedavi yöntemini yaygınlaştırmak için sadık veliahtlar aramaktadır. Jung da Freud’un veliahdı olmaya gönüllüdür; ancak Freud, başından itibaren Jung’un kendisine körü körüne bağlanabilecek biri olmadığını anlar. Hâlbuki Freud ve Jung arasında Bleuler’in daha büyük önemi vardır. Jung’un görev yaptığı kliniğin müdürü Bleuler’in ismi bir ya da iki kez geçer. Daha sonra konuşmalarda, kendisinden “müdür” diye bahsedilir.
            Filmdeki mektuplar, gerçekleriyle aynı. Freud’un Jung’u ziyarete gelişi filmde gösterilmedi; ancak Jung ve eşinin kahvaltı masasındaki konuşmalarından birinde, onların yanından yeni ayrıldığını öğreniyoruz. Freud’un gelişinin detaylarının gösterilmemesi, Bleuler’le ilgili konunun verilmemesi; Freud ve Jung, bir toplantının sonunda tartışırlarken Freud’un baygınlık geçirmesi; “Ölmek kim bilir ne tatlıdır!” demesi… Bunlar filmin boşta kalan; ama yönetmenin göstermemeyi eksiklik olarak gördüğü sahneler olmuş. Gerçekte Freud’un baygınlık geçirmesi; onun bunu, hem Jung’un hem de başka genç bir meslektaşının yanında birkaç kez yaşaması ve bu duruma psikanaliz açısından bir yorum getirmesiyle anlamlıdır.
            Yine de her biyografik filmde, konunun hakimi olan kişilerin eksik ya da fazla gördüğü, gösterilmesinin önemli ya da önemsiz olduğu sahneler tartışma konusu olur. Psikanalize ilgisi olanlar için psikanalizin ete kemiğe bürünmüş kahramanlarını izlemek ayrı bir zevk olabilir; ancak psikanalize ilgili olmayanlar içinse hikâyesini iyi anlatan bir sinema filmi olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder