Film,
Freud (Viggo Mortensen) ve Jung (Michael Fassbender) arasındaki ilişkiden yola
çıkarak hikâyesini kurguluyor. Spielrein (Keira Knightley) ise bu iki
karakterin ilişkisinin en önemli döneminde odak noktası, filmdeyse ikisinin
ilişkisini anlatabilmeye yönelik merkezi araç. Spielrein, Jung tarafından analiz
edildiği dönem, Jung’un Freud’la yazışmalarının yoğunlaştığı ve yüz yüze tanıştığı
döneme rast gelir. Spielrein de daha sonra Freud’la tanışacaktır. Filmde, bu iki
erkeğin ilişkisinin odağı olarak Spielrein var. Böyle olunca da sinematografik
özellikler ikinci planda kalıyor. Jung’un hastası Sabina Spielrein’le olan aşk
ilişkisi, filmin büyük bölümünü alarak Freud ve Jung ilişkisinin merkezine
oturması, filmin “psikolojik ağırlığı”nı hafifletmesi için tercih edilen bir
kaçış noktası olarak açıklanabilir. Filmin isminin Türkçesi de bu aşk
ilişkisine vurgu yapmakta.
Oysaki
gerçekte Freud ve Jung ilişkisinin merkezinde, Jung’un aşk ilişkilerinin
doğrudan bir etkisi yoktur. Freud, kendi öğretisini, tedavi yöntemini
yaygınlaştırmak için sadık veliahtlar aramaktadır. Jung da Freud’un veliahdı
olmaya gönüllüdür; ancak Freud, başından itibaren Jung’un kendisine körü körüne
bağlanabilecek biri olmadığını anlar. Hâlbuki Freud ve Jung arasında Bleuler’in
daha büyük önemi vardır. Jung’un görev yaptığı kliniğin müdürü Bleuler’in ismi
bir ya da iki kez geçer. Daha sonra konuşmalarda, kendisinden “müdür” diye
bahsedilir.
Filmdeki
mektuplar, gerçekleriyle aynı. Freud’un Jung’u ziyarete gelişi filmde
gösterilmedi; ancak Jung ve eşinin kahvaltı masasındaki konuşmalarından birinde,
onların yanından yeni ayrıldığını öğreniyoruz. Freud’un gelişinin detaylarının
gösterilmemesi, Bleuler’le ilgili konunun verilmemesi; Freud ve Jung, bir
toplantının sonunda tartışırlarken Freud’un baygınlık geçirmesi; “Ölmek kim
bilir ne tatlıdır!” demesi… Bunlar filmin boşta kalan; ama yönetmenin
göstermemeyi eksiklik olarak gördüğü sahneler olmuş. Gerçekte Freud’un
baygınlık geçirmesi; onun bunu, hem Jung’un hem de başka genç bir meslektaşının
yanında birkaç kez yaşaması ve bu duruma psikanaliz açısından bir yorum
getirmesiyle anlamlıdır.
Yine
de her biyografik filmde, konunun hakimi olan kişilerin eksik ya da fazla
gördüğü, gösterilmesinin önemli ya da önemsiz olduğu sahneler tartışma konusu
olur. Psikanalize ilgisi olanlar için psikanalizin ete kemiğe bürünmüş
kahramanlarını izlemek ayrı bir zevk olabilir; ancak psikanalize ilgili
olmayanlar içinse hikâyesini iyi anlatan bir sinema filmi olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder