Zenne, M. Caner
Alper ve Mehmet Binay’ın yönetmenliğinde konusunu iyi
işlemiş; ancak görüntü yönetmeninin azizliğine uğrayarak Zenne Can (Kerem
Can)’ın kıyafetleri iyi olsa da dans sahnelerini zihinlerimize kazıyacak bir
film ortaya çıkaramamıştır. Zira, bu durum yine de hikâyenin önüne
geçememiştir. Ben, bu filmi, dans ve zenne kostümü içindeki Can’ın danslarıyla
değil birbirlerinden farklı üç arkadaşın hikâyesi olarak hatırlayacağım: Can,
Ahmet (Erkan Avcı), Daniel (Giovanni Arvaneh)’ın hikâyesi.
Filmin
ilk yarısında karakterleri tanımaya başlıyoruz. Can, akşamları zennelik yapıp
gündüzleri de bir kafede fala bakan “asker kaçağı”, Ahmet’se Urfa’dan okumak
için İstanbul’a gelmiş ve ailesinin onun cinsel kimliğini anlamak için
arkasından kız kardeşini gönderip peşine de bir adam takmıştır. Daniel ise
Alman bir fotoğrafçıdır ve Zenne kostümü içerisinde Can’ın fotoğraflarını
çekmek istemektedir. İlk yarıda karakterlerin aileleriyle ilişkilerine ve
günlük rutinlerine tanık oluyoruz.
İkinci
yarıdaysa film, klişe bir heteroseksüel karşıtlığı, “ayrıksı” olmaktan ötürü homoseksüelliği
haklı çıkarma durumu adına karakterler üzerinden “acıma duygusu” uyandırmaya
varmadan derdini anlatabiliyor. Can’ın asker babasının etkisiyle otoriter bir
aile ortamında büyümesi, diğer taraftan annesinin yargılamayan şefkati;
Ahmet’in törelere bağlı ailesi, onu sürekli yeren annesi; Daniel’in ise
biseksüel kimliğini ailesinden ve çevresinden saklamadan yaşayabilmesi… Tabi
Daniel için de her şey güllük gülistanlık değildir. Afganistan’daki bir
fotoğraf çekimi sırasında ölen çocuklardan kendisini sorumlu tutmaktadır.
Şimdiyse Ahmet’i sevmiştir ve Afganistan’da koruyamadığı çocukların yerine
Ahmet’i koruma içgüdüsüyle hareket etmektedir.
Zenne, belki de birtakım klişelere
saplanıp kalmamak için karakterlerinin memleketlerini, inançlarını, ailelerini,
yaşayışlarını, kültürlerini farklı oluşturmuş. Farklı kültürlere sahip bu üç
arkadaşın tek ortak noktaları “öteki” olmalarıdır. Toplumun dışında olmak
onların, birbirlerini, kalabalıkların içinde fark etmelerine; kültürlerinin
farklılığına; hatta bu farklılığın üzerinde durmamalarına rağmen yine de ortak
bir çözüm bulmaya itmiştir. Farklı anlayışlarına rağmen birbirleri için bir
şeyler yapmayı denemeleri onların ortak noktalarıdır. Daniel’e göre Ahmet her
şeyi açıkça ailesine söylemelidir: “Dürüst ol. Kabul ederlerse ederler,
etmezlerse arkanı dönüp gidersin” der; ancak Ahmet’in dürüstlüğü, hayatına mal
olacaktır.
Filmdeki
kilit nokta, hikâyenin de üzerine kurulduğu konu; askerlik. Eşcinsellerin
askerlikten muaf tutulması için gerekli belge ve kanıtların insanlık dışı,
kişinin özel hayatının mahremiyetini ihlal eden, tercihlerine saygısızlık gösteren
ve tercihinden dolayı toplumdan dışlanan bir uygulama olduğu vurgulanmaktadır. Can’ın
dış görünüşü, Ahmet’in, onun askerlikten muaf tutulacağına kendisinin ise kesin
gideceğine dair bir düşünceye sebep olsa da sonuç farklı olacaktır.
Filmin
en homofobik görünen kişisi, Can’ın yanında kaldığı teyzesinin sevgilisidir. Filmin
sonuna doğru da gördüğümüz gibi dış görünüşten yargıya varmamayı bir kez daha
öğreniriz ki aslında filmin en naif ve ancak “masal olsaydı böyle olurdu”
kısmındaki kahramanı olabilecek kişisidir.
Zenne
görsel olarak sinema tarihine adını geçiremese de derdini “diğer”lerine
saldırmadan anlatabilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder