3 Ekim 2014 Cuma

Mükemmelin Peşinde Alıngan Bir Ölümsüz*

Bazı uzmanlara göre alınganlık özgüven eksikliği olan kişilerde görülüyor; bazılarına göre ise alınganlık durumunun mükemmeliyetçilikle bağdaşıyor ve alınganlığın megaloman olmakla da ilgisi var. Bu tanımlamalar çelişkili olduğuna ve henüz uzmanlar açısından da alınganlık özelliği gösteren insanlara yönelik ortak tanımlama da olmadığına göre her birey alınganlık gösterebilir. Alınganlığın bireyin özelliği olabilmesi için tek bir karakter özelliğine bağlı olması gibi bir kural yoktur.

O zaman hepimiz biraz alıngan olabiliriz. Karşımıza çıkan olaylar, davranışlar ve kişilere karşı kırılganlıklarımız olabilir. Biraz alıngan olmaktan kimseye zarar gelmez. Ne de olsa fâni dünya! Ama ya yüz yıllardır yaşıyorsak? Yüzyıllardır karşılaştığımız tüm olay ve kişilere karşı tahammül sınırlarımız zorlanmışsa? Alınganlığımız bizi çevrelemişse? Bizi ne kurtarır acaba? Bu dünyadan çekip gitmek mi dersiniz?






















İşte tüm bu sorularla bizi film başlar başlamaz yalnız bırakan Jim Jarmusch, Only Lovers Left Alive (Sadece Aşıklar Hayatta Kalır/2013)’da yüzyıllardır yaşayan Adam (Tom Hiddleston) ve Eve (Tilda Swinton)’in gözünden bize bu dünyaya tahammülün sınırlarını gösteriyor. Adam ve Eve vampirdir. İki sevgiliden Eve Lübnan’da, Adam ise Detroit’de yaşamayı tercih etmiştir. İkisi de birbirinden farklı özelliklere sahip şehirlerde yaşamalarına rağmen ortak entelektüel zevkleri, Adam ve Eve’in eşyalarında, evlerini düzenleyiş tarzlarında kendisini gösterir. Eve’in yaşama bakışı pozitiftir; ancak Adam için durum tam tersidir. 


Uzun yaşamında Adam’ın karşılaştığı savaşlar, ölümler, acılar, zulümler artık onun bu hayattan vazgeçmesine sebep olmuştur. Onu ayakta tutan şeyler müzik, elektronik ve Eve’dir. Adam, tanınmamak için kendisini Detroit’te bir eve hapsetmiş gibidir. Bu şehri tercih etme sebebi de muhtemelen artık orada çok az kişinin yaşıyor olmasıdır. Dışarı ile bağlantısını sağlayan, kendisine ihtiyacı olan şeyleri alıp gelen Ian (Anton Yelchin) vardır ve o da Adam hakkında pek bilgiye sahip değildir.


Adam’ın yaşama dair alınganlığı insanlığın varlığıyla ilişkilidir. Ona göre insanlar hayatlarındaki güzelliklerin farkında değildirler. İnsanlar, birbirlerine ve çevreye zarar veriyorlardır. Sürekli birbirlerini yargılamayı görev addetmişler ve onlara zulüm etmişlerdir. Galileo, Newton, Darwin… Ve daha niceleri, yaptıkları çalışmalar, ileri sürdükleri fikirler yüzünden insanlar tarafından zarar görmüşlerdir. Adam, insanları “zombi” olarak adlandırır. Yaşamayı bilmeyen, sürekli birbirlerine ve çevreye zarar verenler bu türün zombilerden bir farkı yoktur. Adam’ın kırgınlıkları, onu kendi ölümünü tasvir ettiği güne kadar getirir. Adam, kırılgan bir vazgeçen gibi görünse de estetik görünmediği için yaşadığı binanın dış cephesindeki elektrik kablolarından vazgeçip kendi elektriğini üretecek kadar da naiftir.

Eve’in daha filmin başlarında Adam’ın yanına gelmesi ve Eve’in anı yaşamayı hayat felsefesi edinmiş kız kardeşi Ava (Mia Wasikowska)’nın da onlara katılımıyla Adam’ın ölüm planı rafa kaldırılır. Eve’in “Ölümsüzlüğün tadını çıkarmaya bak” öğüdü belki de Adam’ı vazgeçirmiştir. Eve’in böyle dediğine bakmayın; yine de kardeşi Ava kadar umarsızca yaşamanın peşinde değildir. Zira Ava’nın 80 küsur yıl sonra yeniden başlarına açtıkları dertten dolayı ikili birlikte Lübnan’a dönerler.


İnsanların genelinin kısacık yaşamında yaptıklarından rahatsız olan Adam, masum mudur? Kendisi de bunun farkında olacak ki taze kan almak için doktor kılığında gittiği hastanede yaka kartına isim olarak “Dr. Faust” yazması kendisinin de uzun ömründe masum olmadığını ve bunu kabullendiğini gösteriyor. Ona kan torbalarını para karşılığında veren doktorun Dr. Faust’u gördükten sonraki adlandırmalarında ise Adam, aynı zamanda bir Dr. Strangelove ve bir Dr. Caligari oluyor. Tanıdığımız sıradışı, ruhunu şeytana teslim etmiş, insanlığı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya meyilli karakterler. Ve Eve’in The Great Gatsby’deki Daisy Buchanan ismini kullanışı… Bu takma isimler ikisinin de masum olmadığı; ancak bu uzun yaşam boyunca masum kalmanın zor olduğu ve buna rağmen alınganlık arttığı için dünyanın katlanılamaz bir yer olduğu sorgusu içerisinde Eve’in de dediği gibi ahir ömrümüzde yaşama dair alınganlıkları bir kenara bırakıp zevk almaya bakmak gerektiğidir. Tam da Daisy Buchanan’lık bir durum.


İkilinin en yakın ve onlar gibi vampir dostları Christopher Marlowe (John Hurt), belki de en çok alınganlık göstermesi gerekendir. 29 yaşında bir saldırıda hayatını kaybeden, bazılarına göre ise koruma altına alınan Marlowe, Shakespeare takma ismiyle oyunlar yazıyorsa eğer, sonsuz yaşamında kendi kimliği ile yazamayışı, üstüne bir de artık temiz kan bulamayışından dolayı zavallı bir sona mahkûm oluşu onu daha kırılgan yapmaz mıydı? Yoksa bir yazar için yazdıklarına duyulan hayranlık, gerçek isminin bilinmesinden önce mi gelir?

Filmde karakterler, vampir mitlerinin aksine insan vücudundan beslenmemektedirler. Bunun bir sebebi de kendilerini korumak adınadır. Ne de olsa insanlar kendilerine gereken önemi göstermeden yaşamaya devam ediyorlar ve onlar da tek besin kaynaklarının güvenilir olduğundan emin olmak zorundalar. Adam ve Eve, yüz yıllar boyunca yaşadıkları yalnızlıkta kazandıkları alınganlıkları, alınganlığı megalomanlık ile birlikte açıklayan uzmanlarınkine denk düşüyor. Adam’ın yaşamına son vermek isteyişini bir anlık kendimizi onun yerine koyduğumuzda haklı görüyor olsak da aslında o, sadece mükemmelin peşinde olabilir. Evine getirttiği gitarlar (ki bunlar ya çok özel bir ağaçtan yapılma ya da özel birinin daha önce çalmış olduğu bir gitar oluyordu) ve kendi kurduğu düzeni içerisine Eve’den başkasını kabul etmeyişi… Adam’ın mükemmelin peşinde oluşu, onun dünyaya karşı alınganlığını arttırıyor; ancak yüz yıllardır yaşayan birinin alınganlıklarını kim haksız görebilir ki! Mükemmelin peşinden gitmeyi bırakmayacağına kesin gözüyle bakılabilir; ancak herkes gibi Adam da çelişkiler içinde yaşayan biri olduğuna göre zor zamanlarda fikrini değiştirme ihtimali her zaman vardır.


 *Amargi'nin 2013 Kış "Alınganlık" sayısında yayınlanmıştır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder