Empresyonizm
akımının öncüsü J. M. W. Turner’ın hayatının son 25 yılını konu edinen bu
filmde yakın plan Bay Turner (Timothy Spall)’ın hayatını izliyoruz. Yaptığı
resimlerde, ışığın yansımasını en doğru şekliyle kullanmaya çalışan Bay Turner,
fırtınayı resmedebilmek için kendini bir direğe bağlıyor. Güneşin doğuşunu
görebilmek için çok erken saatlerde kalkıyor veya onun doğduğu anda ilk görüldüğü
noktaya gidip konaklıyor.
Babası,
hizmetçisi ve kendisinin yaşadığı evde neredeyse herkes eşit oranda çalışıyor. Herkes
görevini biliyor ve ona göre davranıyor. Bay Turner, sıradan bir ailede yetişmiş biri ve onun çok önemli bir ressam olması, onun hayatında bazı şeyleri değiştirmiyor. Babası ile ilişkisi çok iyi; ancak iki
kızı ve onların annesi ile olan ilişkisindeki hırçınlığını ve umursamazlığını
filmde göremedik. Onları kabullenmeyişinin sebebine biraz olsun değinilebilirdi. Hayatının sonunu geçirdiği kadın ile ilişkisinde ise
mutluluğunu onunla çektirmek istediği fotoğrafta sonsuza denk yaşamak
isteğinden öğreniyoruz. Bunun dışında Bay Turner, resmin dışında duygularını
ifade edemeyen ve homurtusuyla meşhur bir ressam. Bu film de biyografik filmlerde karşımıza çıkan genel eksikliklerden nasibini almış. Bazı şeylerin sebebine dair bir fikrimiz olamıyor. Hayatının son dönemi ele alındığı; yani belirli bir kesit üzerinden hikayeleştirildiği halde film bizi çok farklı bir yere taşımıyor. Böylece Tuner'ın hayranı iseniz izlenebilecek türden bir film olmaktan öteye gidemiyor.
Vizyon
tarihi netleşmeyen; ama bizde de vizyona girmesi bekleyen Bay Turner, özellikle
biyografik film sevenler ve resme ilgili duyanların için izleyebileceği bir
film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder