Yazı, filmle ilgili detay içermektedir.
Eşini
3 yıl önce kaybeden Diane (Anne Dorval)’ın,
tek başına yetiştirmek zorunda olduğu şiddete meyilli oğlu Steve (Antoine-Olivier
Pilon) ile ilişkisini izliyoruz. Diane, oğlu için her şeyi yapmaya
hazır bir anne. Steve ise, hala babasının dinlediği müzikleri dinleyen,
annesini seven bir çocuk. Gösterdiği şiddet ise, aslında korkuların bastırmak
için oluşturduğu savunma mekanizması.
Yeni
taşındıkları evde karşı komşuları Kyla (Suzanne Clément) ile sıcak bir ilişki kurmak bu üçlüye iyi gelir. Yalnız Kyla’ın hikâyesini tam
olarak öğrenemedik. Diane, Kyla ve Steve muhteşem bir
üçlüydüler; ama ben Diane ve Kyla arasındaki dostluğu anlatan bir film olsa
diye düşünmeden edemiyorum. İki kadın arasındaki dostluk nadir bulunur
cinstendi. Tabi ki o agresif Steve ile Kyla’ın arkadaşlığı da en başta
yaşadıkları aralarındaki küçük sıra dayanıyor. İlk baştaki çatışmalarından
sonra bunu hiç kimseye özellikle de Kyla’ın Diane’e anlatmaması onları
birbirine yakınlaştırır. Kyla, anne ve oğula iyi gelirken onlar da Kyla’a iyi
geldi. Steve’in deyişiyle “Steve etkisi”… Diane de onu anlatırken “Steve’le
yaşamak çok eğlencelidir.” demişti ve gerçekten enerjisiyle etrafındakileri etkileyen bir çocuk izledik.
Bu
tarz bireysel anlatımlı filmler, karakterlerin iniş çıkışlarıyla onların
derinine inmemizi sağlıyor ve üzerinde düşündürüyor. Yalnız burada 3 kişinin
hayatı paylaşımını görsek de asıl mesele hükümetin o dönem çıkardığı bir yasa
ile ilgili. Diane, oğlunu kazanmak; aslında dolaylı anlatımla topluma
kazandırmak için uğraşıyor. Yalnız daha önce Steve’in işlediği bir suçtan
dolayı ıslah evi ile hastane arasında bir seçim yapmak durumunda kalıyor. Bireylerden
yola çıkarak toplumsal sorunun kucağına düşüyoruz. O hayat dolu genç çocuğun
babasının kaybıyla sadece kötü bir dönemden geçtiğini biliyoruz; ancak yerine getirilmesi gereken kurallar ve uyulması gereken kanunlar ailenin önünü kesiyor. Anne, oğlu
ile devlet arasında kalıyor. İki kadın birlikte çocuğun yeniden kendiyle
barışık bir hale gelmesini sağlıyorlar; ama o sırada mahkeme celbi geliyor. Devletin
mekanik çözümlerle bireyin dünyasını alt üst edişini izliyoruz.
Yönetmen
Xavier Dolan bundan sonra takibimde olacak. Filmde 1:1 ekran oranı kullanarak
gösterdiği teknik farklılıkla Steve'in sıkışmışlığına bir gönderme mi vardı; yoksa sadece yeni bir şey denemek istedi, bilemiyorum. O üçlünün mutfaktaki
dansı için yarattığı ambiyansta yönetmen ve oyuncular, üzerine düşen görevin
hakkını vermişler. Ayrıca filmde 3-4 kez tekrar eden slow motion’lar hikayeye
çok uygun. Hayatta mutluyken bir anda akıp giden, üzüntülüyken ya da acelemiz
varken ise bir türlü geçmek bilmeyen zamanları slow motion’la vermesi, teknik
oynamalarla anlatımı bozmamış, aksine anlatıma yerinde katkı sağlamış. Bu sahneler;
Steve’in eve ilk geldiğinde kendini yatağa atması, markette bileğini
kestikten sonra hastaneye yetiştirilme sahnesi, mutfakta dans ettikleri ve selfie
çekildikleri sahne…
Diane
ve Kyla’nın kolyelerine ise dikkat edin. Şu bir dönem moda olan isim yazılı
kolyelerden birini Steve annesine hediye ediyor. Kolyede isim yerine “Mommy” yazılı. Diane, oğlunun hediyesini giyim tarzına uygun olmadığı anlarda bile
boynundan çıkarmıyor. Kyla’nın ise 2 kolyesi var. Biri Steve’in de dediği gibi “nostaljik”.
Şu, içine fotoğraf konan kalpli kolyelerden… İçinde kimin fotoğrafı var
bilmiyoruz; ama sanırım kızının (Galiba bir kızı artık yaşamıyor.). Kyle’ın o
kalpli kolyesinin yanında takılı olan diğer kolyesi ise sonsuzluk işareti. Bu
kyle’ın, kızını unutmayışını, ailesine olan düşkünlüğünü gösteriyor ve artık bir ailesi daha var. Bunu son sahnede iki kadının vedalaşmasında çok iyi anlıyoruz.
Tarzıyla ve izleyicinin karakterlerin derinlerine inebilmesini sağlamasıyla film, son zamanlarda izleme keyfi veren birkaç yapımdan biri.
Tarzıyla ve izleyicinin karakterlerin derinlerine inebilmesini sağlamasıyla film, son zamanlarda izleme keyfi veren birkaç yapımdan biri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder