Kök’te,
moleküler biyolog Ian, uzun zamandır gördüğü hemen hemen her insanın gözlerinin
fotoğrafını çeker. Her insanın iris
tabakasının farklı olduğunu kanıtlayarak gözün evrimine ilişkin kanıtlar sunmak
istemektedir. Bu sırada, partide adını öğrenemeden ayrıldığı bir kadın vardır.
Ian, irisinden Sofi’yi metroda bulur ve bir daha ayrılmazlar. Sofi’nin
dünyaya bakışı Ian’ın tam tersidir. Manevi duygulara önem verir. Evlenmeye
karar verdikleri gün içerisinde, takip eden saatlerde başlarına beklenmedik talihsizlikler
gelir ve çiftin kaderi değişir. Burada kader diyorum; çünkü başlarına gelen
talihsiz olaydan yıllar sonra Ian, kendi kanıtladığı tezinin aksine bulguların
farkına varınca, bu konuyu incelemek için yola çıkar ve yine ancak kanıtlar
sayesinde inanabileceği bir olay yaşar.
Filmde
bilim ve Tanrı arasındaki sorgulamayı, bu ikisi arasında taraf olmayı ve
kanıtlardan yola çıkarak ulaşılabilecek doğruları savunan bir bilim adamının hikâyesini
görüyoruz. Aslında hemen hemen filmin ortasına doğru Ian’ın tezini çürütecek
bir sonla karşılaşacağımızı az çok tahmin etmeye başlıyoruz. Bu açıdan
bakıldığında klasik bir “bilime karşı Tanrı’nın varlığına inanmak zorunda
kalmış bilim insanı” çıkarsaması yapılıyor; ancak yine de filmi izlemesi keyif
verici, özellikle bilim-Tanrı arası bağları kurmaya çalışan filmleri
seviyorsanız izleyin.
Yönetmenin another earth filminden de yardımla filmin kaderci olmadığını soyleyebilirim. Gerçekte böyle bir olasılık bulunmadığından aksine ters bir bakış açısıyla yaklaşıyor bana kalırsa. Aradan geçen zaman fikirlerini değiştirmiş midir? Bilmem.
YanıtlaSilMerhaba, Another Earth'ü izlemedim. Burada yönetmenin kaderciliğinden değil karakterin Tanrı'ya inancından bahsetmek istedim. İlk paragrafta bahsettiğim "Ian ve Sofi'nin değişen kaderi" kısmı sadece olayların yön değiştirmesi. Buna bir başkası kader demeyebilir. Genel anlamda filmi Tanrı inancı-bilim arasındaki sorgulamaya bağlıyorum. Ian, her şeyi bilim ile açıklayan biri. Ama sonunda asansör sahnesiyle de pekişen Tanrı inancı, denemese bile en azından Ian'da da bir "Acaba?" yaratmıyor muydu?
Sil